“Atina’da nerede deniz girilir?”
Cevap, Atina’da kaldığınız zaman dilimine göre değişir elbette.
3-4 günlük Atina seyahatiniz sırasında, günü birlik bir ada gezintisi yapmayı planlıyorsanız benim önerim Aegina adası (Egna ) olacak. Aegina adasına feribotla aşağı yukarı 1 saat süren yolculuk sonrası ulaşmak, denizi uzaklarda aramamanıza sebep olacak.
Atina’dan Aegina adasına nasıl gidilir?
Önce Atina’nın liman kenti olan Pire’ye ulaşmak gerekiyor. Bu arada Pire’nin Antik Yunanca’daki karşılığı Peiraieus olarak bilinmekte. Gerçekliğe de olabilir emin değilim ama “Peiraieus” kelimesinin Piri Reis’den türediği söylenmekte. Okunduğu zaman kulağa “evet, olabilir” gibi geliyor.
Neyse, Pire’ye trenle güzelce ulaşabilirsiniz. Biz Monastiraki’den bindik. Arada yanılmıyorsam 6-7 durak var. Siz de bindiğiniz durağa göre “Pireás” gördüğünüz yöne binip, yola devam edebilirsiniz.
Tren bileti ile ilgili küçük not: Trene binerken ve inerken hiç bir zaman kontrole yakalanmadık. Biletinizi okuttuğunuz turnikeler var ama okutmadan da geçebileceğiniz sistematikte hepsi. Bizdeki gibi ancak akbil okutup geçebileceğiniz bir durum söz konusu değil. Güven esasına göre kurmuşlar düzeni!
E tabii biraz turist biraz da Türk mantığı olarak “Okutmayacaksak o bileti niye alıyoruz?” dedik ve Pire’den Monastiraki’ye dönüşte bilet almayı tercih etmedik. Dönüşte, Pire’de bilet gişelerinin orada bekleyen polise yakalanma korkusu yaşadık ama sabah gidiş için aldığımız biletleri okutuyor gibi yapıp, olaysızca trenimize bindik. Bilet 2 ya da 3 euro olsa gerek ( fiyatını bile hatırlamıyorum!! ).
Pire tren istasyonu baya tatlı bir yer bu arada. Gerçi trenden indikten sonra Pire için aynı şeyleri düşünmek mümkün olmadı. Sokak satıcıları, üst geçit yapımı, yoğun bir insan kalabalığı, iğrenç binalar… Trenden indiğiniz an tam bir kaos karşılıyor insanı.
Neyse, trenden indikten sonra kalabalığı da takip ederek Pire limana rahatça yürüyebilirsiniz. Aegina adasına bilet alma işini limana bıraktığımız için hemen gişe aramaya başladık. Çeşit çeşit firma var tabii. Önümüze gelen ilk şirkete girdik.
Bilet fiyatları ise feribot saatlerine göre değişiklik gösterebiliyor tabii ama onun harici gidiş geliş kişi başı 26 – 30 euro arası tutuyor. Bilet aldığınız ofislerle, feribotların kalktığı alan arasında biraz mesafe var, o yüzden feribotun nereden kalktığını iyi öğrenmekte fayda var.
Yolculuk sırasında bol bol fotoğraf çekildiyse de adaya ayak basabiliriz artık. Ada malesef ilk görüşte aşk yaşatmıyor. Sanki Bebek sahile ışınlaşmış gibi hissettiriyor insana. İnince de “ee nerede denize gireceğiz?” muhabbeti başlıyor bir de. İlk başta geldiğime baya pişman oldum ama olaylar sonra güzel gelişti.
“Denize nerede girebiliriz?” diye sorduğumuzda, bize feribottan indiğimiz yerin az ilerisini gösterdiler ama mümkün değil orada girilmez. Bu yazıyı okuduğunuza göre siz yoldan birisini çevirip “denize nerede girebiliriz?” diye sormayacaksınız tabii.
Sonra 15 – 20 dakikalık bir yolculuk sonrası ulaşabileceğimiz bir plaj olduğunu söylüyorlar. Otobüs kalkıyor hatta diye eklediler ama yalan o iş. Yani otobüs işi. Bildiğiniz külüstür bir otobüs koymuşlar bir tane, kalkış saatleri de günde bir ya da iki tane gibi bir şey.
O zaman taksi! İlk başta kazıklanacağımızı düşündük ama taksiciler baya güler yüzlü, yardımcı olmaya çalışarak davrandılar. O ye! Neyse “Marathonas’a sür abi”, dedik. 7 euro tutuyor, aklınızda olsun.
Beklentiyi çok da yükseltmemiştik burası için ama gayet de, eli yüzü düzgün bir sahil çıktı. İki tane beach var. Hemen girişin yanında yer alan tarafa geçtik. Restoran kısmında takılmayı tercih ettik hatta şezlong yerine.
İşte sonra da yemekler falan diye devam etti gün.
Sonrası adanın merkezine geri dönüş. Göze ilk başta sevimsiz kalan ada arka sokaklarına daldıkça baya sevdiriyor kendini. Ağaçlardan yere düşen limonlar, hemen hemen her yerde satılan fıstıklar, güzel kahveciler…
Özellikle fıstık konusunda Aegina baya popülermiş mesela. Tadına bakmadan dönmezsiniz diye düşünüyorum!
Sokakları şöyle dört -beş kere turladığınızda karşınıza hep aynı mekanlar çıkacak zaten. Ana caddedeki mekanlar nasıldır bilmiyorum ama arka sokaklar baya baya uzun uzun takılma hissi veriyor.
Mesela burası, baya keyifli. İsmini not etmeyi unutmuşum ama bulmak çok da zor değil. Sokakları arşınlarken karşınıza çıkar. Frappe’si gayet güzel.
Dönüş yolunda kestirmeye başlayabiliriz. Bu arada sabah 10 – 11 gibi Aegina’ya geldiyseniz, denizi, yemeyi, gezmesini hesaba katarak akşam 19:00’a da dönüş bileti alabilirsiniz.
fooduristik (@fooduristik) tarafından paylaşılan bir fotoğraf ()
“Atina’da Ne Yenir, Ne İçilir?” diyenleri şöyle alabilirim memnuniyetle…