Maid Dizisinin Konusu ve Hakkında Birkaç Yorum | Netflix

Kendine has temposu ve anlatım şekliyle, sevdiğim mini dizilerden oldu Maid. Mini dizi olduğu için daha da kısa olabilirmiş diyor insan yer yer ama bir yandan da, daha da olsa izlerim tadında ilerliyor her şey.

Netflix’in yeni mini dizisi Maid, dünyalar tatlısı (öyle mi tam bilmiyorum) Andie MacDowell ve kızı Margaret Qualley’nin tıpkı gerçek hayattaki gibi anne – kızı canlandırdıkları keyifli bir detayla kapıyı aralıyor. Dizi; kendisi ve çocuğu için bir hayat kurmaya çalışan genç bir kadının (Alex karakteri -Margaret Qualley) şefkatli portresine odaklanıyor.

Margaret Qualley’i Once Upon a Time in Hollywood filminde ayaklarından hatırlayabilirsiniz.

Netflix’in yeni mini dizisi Maid’in konusu

Netflix’in bu 10 bölümlük ve bölümlerin yaklaşık bir saat sürdüğü yeni dizisi Maid; Stephanie Land’in Maid: Hard Work, Low Pay and a Mother’s Will to Survive adlı anı kitabından esinlenerek, 25 yaşındaki Alex’in (Margaret Qualley) 2,5 yaşındaki kızı Maddy (baya tatlı bir ponçik) ile hikayesini anlatıyor. Maddy’nin babası Sean karakterinin (Nick Robinson) duygusal şiddetinden kaçmaya çalışırlar.

Alex (Margaret Qualley) ve Maddy (Rylea Nevaeh Whittet) yoksullukla el ele; acı, kendini tekrar eden ve son derece sinir bozucu bir yolculuğa çıkıyor. Başlarını sokacak bir yer bulmak için; aile içi şiddetten sığınma evlerine, arkadaşların ve akrabaların evlerine girip çıkıyorlar. Hem hayatta kalmaya çalışmak hem de kendilerine yeni bir yol çizmeye çalışmak ana görevleri.

“Orange Is the New Black” ve “Shameless” gibi dizilerin de yazar kadrosunda yer alan Molly Smith Metzler tarafından uyarlanan bu mini dizi, Alex’in kendisini ve kızını geçindirmek için çalışmaya başladığı temizlik şirketindeki görevinin mütevazı ve anlaşılır anlatımı aslında.

Kitapta; temizlik görevlisi olarak çalıştığı kısımların daha detaylı anlatımının olduğu belirtiliyor ama bir mini dizide olması gereken oluyor ve “dağınıklığın” yanı sıra hikayenin yalnızca en geniş ana hatları ele alınıyor.

Maid dizisinin iyi yanları + zayıf tarafları

Dizinin en güzel yanı ise doğrudan aile içi şiddetle yoğunlaşıp, dramatik olmak yerine kalp sızlatan ama “drama ve sefalet pornosundan” kaçınan anlatıma sahip.

10 saat boyunca, dizi bize Amerika’daki yoksulluğun gerçekliğini gösterirken, sefaletten beslenmek arasında ince çizgide yürüyor. Alex ve etrafındakiler tamamen gerçek karakterler olduğunu hissettiriyor- özellikle “tanı konmamış bipolar” annesi Paula (Qualley’nin kendi annesi Andie MacDowell) – yavaş yavaş ortaya çıkar ve her zaman sempati ile kendini izlettiriyor. Yer yer fazla karikatürize gibi gelse de…

Andie MacDowell

Zayıf noktalar ise Alex, sınırlı kaynaklarıyla gerçek olamayacak kadar sabırlı olabiliyor ve temizliğin yıpratıcı etkisini tam görmek mümkün değil. Alex’in evine temizliğe gittiği Regina karakteri ile olan ilişkisinin de, Regina anne olduktan sonra bir dostluğa dönüşmesi biraz hızlı bir oldu+bitti gibi duruyor.

İzlemek zorlayıcı kimi zaman ama güçlü performanslara ve güçlü karakterlere de tanıklık yapmak keyifli.

Son olarak;

Margaret Qualley, dizide annesini canlandıran öz annesi Andie MacDowell ile oynamanın nasıl bir şey olduğunu şöyle anlatıyor:

“Bu benim fikrimdi. Bunun için çok heyecanlıydım. Kanada’da karantinadaydım ve annemin rolü hâlâ açıktı ve her zaman annemle çalışmayı çok istiyordum. Ve sonra, “İşte bu. Bunu annem yapmalı.” dedim ve Margot Robbie’yi (dizinin yapımcılarından) aradım ve ona anlattım, bu fikre bayıldı. Herkes bu konuda gerçekten heyecanlıydı. Ve sonra, annemin bunu yapmak isteyeceğini umarak onunla paylaştım. Bunu yapmak istedi ve Kanada’ya geldi ve onunla çalışmak gerçek bir rüyaydı. Hayatımın en gerçeküstü deneyimlerinden biriydi. Genel olarak, bir pandeminin ortasındayken ve dokuz ay boyunca evden uzaktayken annenin yanında olmasının inanılmaz bir rahatlığı var ve tüm süreç boyunca ona daha fazla hayranlık duyamaz + ona daha fazla bakamazdım.”

Be the first to comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir