Hayao Miyazaki’nin Son Filmi The Boy and the Heron Hakkında Notlar

Yaşayan efsane ve animasyonun herkes tarafından takdir edilen saygın ismi Hayao Miyazaki’nin bir film yayınlaması, haklı bir kutlama sebebi değil de ne? Resmi ve saygılı bir giriş cümlesi yazmaya çalıştım, oldu mu?

Tek bir nefeste Miyazaki’nin kıymetli eserlerinden birkaçını sayıyorum: Kiki’s Delivery Service, Spirited Away, Howl’s Moving Castle, Ponyo, The Wind Rises…
Miyazaki kendine özgü tarzında; gerçek ve tanınabilir olanı gerçeküstü ve tekinsiz olanla nazikçe birleştiriyor ya, bayılıyorum. Tanıdık olan o dünyalarda; gökyüzünün sınırsız olduğunu, süpürgeye binen cadıların çok tatlı olduğunu, harika saçlı şekil değiştiricilerin cazibesini öğreniyor insan.

Miyazaki’nin Son Filmi The Boy and The Heron’un Pazarlama Planı

Miyazaki, son filmi The Boy and The Heron’da bir kez daha bilinen ve imkansız olanla yan yana yürüyor + koşuyor.

Film 2023 yazında Japonya’da sessiz sedasız bir pazarlama planıyla gösterime girmiş. Studio Ghibli tarafından herhangi bir fragman veya fotoğraf yayınlanmamış. İzleyicilerin ne izleyecekleri hakkında çok az bilgisi var yani. Tam bana göre bir plan. Filmi izlemeden önce ona dair detaylı bir şeyler görmeye + duymaya tahammülüm az.

Stüdyonun bu durumunu tanıtım eksikliği olarak değerlendirmiyorum çünkü tek bir poster yayınlayıp, onda da ihtiyaç duydukları tek satış noktasının Miyazaki’nin adı olduğuna inanmışlar zaten. Haksızlar mı? The Boy and The Heron’un Japonya’da vizyona girdiği hafta, stüdyonun şimdiye kadar gördüğü en büyük gişe hasılatı elde etmiş ve böylece Howl Moving Castle’ın rekorunu geride bırakıyor.

Th Boy and The Heron

Bu durumun açıklaması, Miyazaki’nin son filmi (Rüzgar Yükseliyor) on yıl önce gösterime girdiğinden ve ardından emekliliğini duyurduğundan dolayı bastırılmış heyecan olabilir. 82 yaşındaki Miyazaki, The Boy and The Heron ile pek çok hayranın tahmin edemeyeceği bir geri dönüş yaptı ve bunu güvenilir bir özgüvenle gerçekleştirdi.

Bu Son Filmi Gerçekten?

Studio Ghibli yöneticisi Junichi Nishioka, Miyazaki hakkında şunları söyledi: “Şu anda yeni bir film için fikirler üzerinde çalışıyor. Her gün ofisine geliyor ve bunu yapmaya devam ediyor. Emeklilik hiç yok, her zaman olduğu gibi çalışmaya devam ediyor.”


The Boy And The Heron’un özünde; ölümlülük, miras ve kişinin içinde (işinde) kaybolma temalarını içerdiğinden Miyazaki için mini bir veda filmi olabilir ama kısmet.

The Boy and The Heron’s Konusu

Genzaburo Yoshino’nun How Do You Live? adlı romanından esinlenen The Boy and The Heron, İkinci Dünya Savaşı sırasında Tokyo’da çıkan bir yangın nedeniyle annesini kaybetmenin ardından sarsılan Mahito Maki’yi konu alıyor. Babası hayatına devam etmek için memleketine geri dönüş yapar ve orada çocuğa teyzesinin “yeni annesi” olacağı söylenir. Tüm bu kayıp ve değişimden sarsılan Mahito, tuhaf bir balıkçıl ve lanetli olduğu söylenen ilginç bir kuleye kapılır. Daha sonra Natsuko orada kaybolunca Mahito onu kurtarmak için yola çıkar, bir fantezi dünyasına girer ve balıkçıl ve yol boyunca edindiği diğer arkadaşlarıyla birlikte bir maceraya atılır.

Animasyonun en güzel karakterlerinden: Nineler

Kederle mücadeleyi dışsal bir mücadeleye dönüştüren Miyazaki, genç karakterini, annesini korkunç ölümünden kurtarmaya zorlandığı kaygan bir fantezi ve korku dünyasına sürükler. Olan biten kesinlikle bir arayış. Bu gerçekle yüzleşmektense, hayal umuduyla hayatını tehlikeye atmaya çok daha hazırdır.

Miyazaki uzun süredir tehlikede olan çocukların olduğu kayıp hikayeleri merkezinde tutuyor. Spirited Away’e çok benzer şekilde The Boy and The Heron filminde de; soğuk veya aşırı sakin olabilen çocuk kahramanını, kötü niyetli ve açıklanamaz yaratıklarla dolu bir dünyanın ortasına atıyor.

Bu animasyon sadece ateşi göstermiyor, o sıcaklığı hissettiriyor. Mahito annesinin ölümüne tanık olmayacak olsa da, bunu korkunç ama güzel bir şekilde hayal edecek; sanki yanmış gibi değil, sanki alevlere dönüşmüş gibi.

Bir sahnede Mahito, annesine dokunmak için uzandığında annesi yavaşça ve zarifçe suya dönüşür. Bu çok çarpıcı çünkü keder böyle bir şey işte.

Bu, zaman zaman giden kişinin hâlâ buradaymış gibi hissedilebildiği kaygan bir zulüm; sanki yan odada uyuyormuş gibi. Ama dönüp onları arayamazsınız.

Zamanda sıkışıp kalmış olabilir ama ileriye giden bir yol var, sadece kapıyı bulması gerekiyor.

Özetle…

Kederin ve kabullenmeyi barındıran The Boy ve The Heron, izleyicileri bir noktada ikiye bölebilir. Teknik işleyişinde her şey yolunda ama hikayenin gelişme biçiminde ara ara kopukluk hissettim. Mahito’nun yolculuğu onu, ateş konusunda usta genç bir büyücüden, insan yiyen bir papağan ordusuna kadar çeşitli karakterlerle temasa geçirir. Görüntüler ve sesler eğlenceli. Güzel yemekler, sevimli yaratıklar ve bolca büyücü var. Ancak Mahito bir sonraki aşamaya geçmeden önce ortamların yalnızca birkaç dakikalığına ortaya çıkması nedeniyle yolculuk bazen kopuk hissettiriyor. Her ne kadar ilk etapta Natsuko’yu kurtarmak için fantezi dünyasına girme kararı Mahito’nun olsa da, oraya vardığında onu sahneden sahneye hareket ettiren genellikle kendi kararlarından ziyade içinde bulunduğu koşullardır.

Yönetmenin kendisi 1941’de doğdu; Mahito gibi babası da savaş uçaklarında çalışıyordu ve ailesi de Tokyo hava saldırılarından kaçmak için kırsal bölgeye taşındı. Mahito’nun annesine olan yoğun bağlılığı, yönetmenin birçok kadın karakterine ilham verdiği annesine dayanıyor.

Miyazaki’nin annesi Dola Miyazaki 1947-1955 yılları arasında Omurilik Tüberkülozuna yakalandı, ancak 1980 yılına kadar yaşayan güçlü bir kadın olarak hayatını sürdürdü. Bu, Miyazaki’nin tüm kadın karakterlerini bir dereceye kadar güçlü iradeli yapmasına yol açtı, annesini temel aldığı en dikkate değer karakterlerden biri: Komşum Totoro’daki aynı hastalıktan iyileşen anne.

Filmin temelinde, “Komşum Totoro” ve “Ruhların Kaçışı”nda da olduğu gibi, Miyazaki’nin çocukların zorlu koşullar altındaki yaşadıkları duruma ayak uydurabilecekleri ve önceki nesilden daha iyisini yapabileceklerine olan inancı yatıyor. Yönetmenin daha iyi bir geleceğe dair devam eden iyimserliği, onun hayal gücünün en büyük kanıtı olabilir.

Be the first to comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir