Son 50 Yılda Çekilen En Sevdiğim Seyahat Filmleri

Evet, başa döndük. En iyisi evde oturup film izleyelim.

İlk yol her zaman için filmlere başvurmak çünkü insana zihnen yolculuk yaptırma güçleri var ne de olsa.

Bu taşıyıcılıktan nasibimizi almak için hem Avrupa macerasının yer aldığı hem Afrika çölüne ışınlandığımız filmleri göz önüne getirelim. Hatta büyük düşünelim hiç görülmemiş o yerleri de düşleyelim. Son 50 yılda çekilen en sevdiğim seyahat filmleri gibi bir geniş başlık oluşturmaya çalıştım.

Favori seyahat filmlerimi sunarım. Patlamış mısırla yolculuk etmek serbest.

Güncellenmeye çok müsait olan bu listeyi birlikte büyütebiliriz. Aşağıya yorumlarınızı ekleyenizi lütfen.

Not: Ruhunuzu gezdirdikten sonra acıkırsanız “Son 40 çekilen en iyi yemek filmleri” ve “Üzüm bağlarında geçen en iyi şarap filmleri” yazılarıma göz atabilirsiniz.

Roman Holiday | Roma Tatili (1953)

Liste, canımın içi bir filmle başlıyor.

Bu siyah-beyazlı klasik filmin üç anahtar kelimesi; Audrey Hepburn, Gregory Peck ve Roma.

Roma’da geçen ilginç, komik bir aşk hikayesini izlerken nostalji ruhu da iliklerimize geçiyor.

Out of Africa | Benim Afrikam (1985)

Meryl Streep ve Robert Redford’un Isak Dinesen’in otobiyografik romanına dayanan Out of Africa filmindeki performanslarını izlediğim o günü, dün gibi hatırlıyor ve yeniden izlemek için can atıyorum.

Bu, Afrika dışındaki iki farklı insanın trajik aşk hikayesi Kenya’da çekildi. Müthiş kareler için izleyin.

Thelma & Louise (1991)

Thelma & Louise, yoldaki iki kadını bir araya getiren nefis film.

İki kadının yollarda geçen bu hikayesi, tekrar tekrar izlemelik ilham verici çekimlerle dolu.

Two for the Road | Aşk Yolu (1967)

Joanna ve Mark çifti, çıktı Güney Fransa yolculukları sırasında, on iki yıllık ilişkilerini sorgularken, geçmişteki güzel (kısmen) yolculuk anıları da yeniden hatırlanıyor. Audrey Hepburn’un stili ile göz kamaştırdığı sahneler, Albert Finney tarafından canlandırılan Mark karakterinin, sinirlenmeye müsait yapısı eşliğinde ortaya değişik bir yol filmi çıkıyor.

Before Sunrise | Gün Doğmadan (1995)

Yönetmen Richard Linklater, bu üçlemede yürürken konuşmayı bir sanat biçimine dönüştürdü adeta.

Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin canlandırdığı karakterlerin Viyana sokaklarında yollarının kesişmesi ve flört etmesiyle başlıyor her şey. Şehir ve romantizim ise yan karakterler olarak filme ekleniyor.

Serinin devamı olan Before Sunset ve Before Midnight filmlerinde de olduğu arka fonda da biz o şehre aşık oluyoruz. Her üç film de seyahatinizin kendi yaşamınızı nasıl şekillendiriyor onu görüyoruz.

The English Patient | İngiliz Hasta (1996)

Yıldızların ötesindeki aşk hikayesinden, nefes kesici sinematik çekimlerine kadar, modern çağın etkileyici filmlerinden şüphesiz. İngiliz Hasta’yı ilk izlediğimde (yıllar önce) hayatımın filmini izlediğimi düşünmüştüm, ki hala en sevdiğim filmler kategorisinde.

Cömertçe kullanılan romantizm içinize işlerken, 2. Dünya Savaşı İtalya’sından Mısır’a uzanan bir yolculuğa da şahit oluyoruz. Toskana’nın Monteriggioni kasabasında çekilen sahneler ve etkileyici çöl planları.

İzleyiniz.

The Talented Mr. Ripley | Yetenekli Bay Ripley (1999)

Ah, bu film de canımın içi.
Cehennem kadar ürkütücü olabilir, ama Yetenekli Bay Ripley İtalya’da (Lazio) çekilen en güzel filmlerden biri. 1950’lerde, Lazio’nun el değmemiş kumsallarına uzanırken;  Jude Law, Gwyneth Paltrow ve Matt Damon’un yer aldığı bu üçlüye dahil olmak için de içiniz gidiyor.

The Beach | Plaj (2000)

İstikamet → Tayland

Richard (Leonardo DiCaprio) kendini bir Tayland pansiyonundan bir diğerine götürüyor. Bangkok’taki bir gezginden aldığı ipucuyla da uçsuz bucaksız bir adaya yolculuğuna çıkıyor.  Bayılmadığım ama sevdiğim Danny Boyle filmlerinden. Bu iç açıcı görüntüler kaçmaz.

L’Auberge Espagnole | İspanyol Pansiyonu (2002)

İspanyolca öğrenmek için Barselona’ya giden Xavier,  kendisi gibi öğrenci olan ve altı farklı ülkeden gelmiş kişilerle bir apartman dairesinde yan yana gelir.

İzlemediyseniz, listenize ekleyin.

Lost in Translation | Bi’ Konuşabilse  (2003)

En sevdiklerimden.

Tokyo’daki iki Amerikalının (Bill Murray ve Scarlett Johansson) yeşeren dostluğunu, şahane bir şekilde sunan yönetmen Sofia Coppola, bu filmin iyi olma nedenlerinden elbette.

Tokyo reklamı gibi film, mis.

Under the Tuscan Sun  | Kızgın Güneş (2003)

Eat, Pray, Love çıkmadan önce bu film vardı. Yeni boşanan Frances yolunu İtalya’ya çevirir ve olaylar gelişir.

Sideways (2004)

Tabii ki de Sideways.
Kaliforniya’nın muhteşem üzüm bağlarının cazibesi belgelenmiş bir şekilde karşımızda. Harika bir hikaye anlatımının yanı sıra nefis üzüm bağlarını seyretmek ise möthiş.

The Motorcycle Diaries | Motosiklet Günlüğü (2004)

,

Yönetmen Walter Salles, Che’nin anılarına göre, And Dağları’ndan Machu Picchu’ya oradan Pablo’daki cüzzamlı bir koloniye kadar Güney Amerika’daki önemli seyahatlerini filme çekti ve ortaya yer yer iç acıtan yer yer doyumsuz sahneler çıktı.

Little Miss Sunshine | Küçük Gün Işığım (2006)

Aile yolculuğunun işlevsiz olduğunu düşünenlere gelsin.

Mizah ve nostaljinin kesişimi için ve tabii ki de içinizde / aklınızda bırakacağı sıcaklık için mutlaka izleyin.

 

The Darjeeling Limited | Küs Kardeşler Limited Şirketi (2007)

Wes Anderson, Amerikan aile yolculuğunu Hindistan genelinde bir demiryolu yolculuğu olarak yeniden canlandırıyor. Anderson’ın tuhaf ve güzel nesnelere duyduğu sevgi, Hindistan’ın renkli, yoğun estetiğinde müthiş bir harmanla karşımızda.

Bu filmin de yer aldığı “Wes Anderson filmlerinin şehirleri / lokasyonları” yazısına göz atabilirsiniz.

Into the Wild (2007)

İşte en sevdiğim. Hayatımda izlediğim en iyi film kategorisinde değil ama seviyorum işte çok.

Christopher McCandless adındaki bir gencin gerçek yaşamından çekilen film, şiirsel ve çok gerçekçi.

Yönetmen koltuğunda oturan Sean Penn’in filmin hikayesini ele alışından da kaynaklı, daha da bir güzel her şey. Güzellik ve ıssızlık duygusu inkar edilemeyecek kadar etkileyici.

In Bruges | Brüj’da (2008)

Devreye sinema girdi ve zaten gitmek için can attığım Bruges’a bir kez daha aşık etti insanı.

Turist olma güzelliği ile Ortaçağ kasabası ruhu ve karanlık komik mafya öyküsü… Mutlaka izleyin.

Vicky Cristina Barcelona (2008)

Woody Allen filmleri genellikle New York’a saygılarını öderken, yıl 2008 olduğunda övgüler Vicky Cristina Barcelona filmi eşliğinde Barcelona’ya gitti.

Film, Barselona’yı ziyaret eden iki genç kadının maceralarını ve gelişen aşk olaylarını anlatıyor. Tüm bunların ortasında da Barcelona bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.

Up (2009)

Up, Oyuncak Hikâyesi’nin damarında çekilen bir “çizgi film” olarak gösterilmiş olabilir ama bu bir çocuk filminden çok daha fazlası elbette. Sevginin ve kaybın insanın kalbini sarsan öyküsü olan bir film.

Up in the Air | Aklı Havada (2009)

Ryan’nın görevi (George Clooney) insanlara işlerini kaybettiklerini bildirmek için ülkenin dört bir yanına uçmak.

Detaylarla daha da güzelleşen bu film bence tam cuma ruhuna uygun filmlerden.

Away We Go | Uzaklara Gidelim (2009)

Verona (Maya Rudolph) ve Burt (John Krasinski) doğacak ilk bebekleriyle birlikte, ailelerini mükemmel bir şekilde kurmak için yeni yerler arıyor.  Aranılan yeri bulmak için ise bir yolculuğa çıkmaya karar veriyorlar. Film, Kuzey Amerika şehirlerinde harika bir tura çıkmamıza vesile oluyor.

Eat Pray Love | Ye Dua Et Sev (2010)

Julia Roberts sen hep düş yollara.

Öyle iştah açıcı makarnalar ye ki, peşine düşüp gelelim. Eat Pray Love’a bir bütün olarak bayılmasam da, içime yolculuk hissini düşürdüğü kesin.

Midnight in Paris  | Paris’te Gece Yarısı (2011)

1920’lerin ihtişamı, Paris’te bir zaman yolculuğu ve möthiş sahneler… “Paris her zaman iyi seçimdir” dedirten film.

The Best Exotic Marigold Hotel | Hayatımın Tatili (2011)

İnançlar ve yaşlanma üzerine gerçekler tam karşınızda. Möthiş bir oyuncu kadrosu da karşımızda tabii. Judi Dench, Celia Imrie ve Bill Nighy!

Hakkı teslim edilen aşk hikayeleri, bol kahkaha ve sudan çıkmış “balıkların” anları

The Secret Life of Walter Mitty | Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı (2013)

Walter Mitty, kendi hayal gücünün bir araya gelemeyeceği bir yolculuğa çıkarken bu “gezintiye” bizi de dahil ediyor.

Yola çıkmaya hazır mısınız?

The Grand Budapest Hotel | Büyük Budapeşte Oteli  (2014)

Wes Anderson <3 Tüm zamanların en güzel kurgusal oteli.

En en en sevdiklerimden. Sadece seyahat konusunda değil, pek çok farklı alanda ruhunuza ilham perisi bırakıp kaçan bir film.

Tracks | Çöldeki İzler (2014)

Dört deve ve bir köpek ile Avustralya çöllerinde bir kadın.

Bir kitap uyarlaması olan film; Avustralyalı yazar Robyn Davidson’ın kaleme aldığı kendi hayatına dayanıyor.

Wild | Yaban (2014)

Bir kitap uyarlaması olan Wild, çantasını toplayıp birden yola düşen Cherly karakterinin hikayesine yer veriyor.

Pasifik Crest Yolu’nda yürümeye başlayan bu kadının hikayesi içinize heves ve heyecan katabilir.

Spectre (2015)

Neredeyse pek çok James Bond filminde olduğu gibi Spectre’da da yer alan bol ülke içeriği, filmi bu listeye eklemeye yetiyor.

Avusturya, İtalya, Fas…

Favori oyuncum Christoph Waltz için bile izlenir bu film.

Carol (2015)

1950’li yıllarda geçen bir yasak ilişki… Arka fonda da New York şehrine ilave olarak eyalet eyalet geziyoruz. Iowa, Illinois, Ohio…

Hunt for the Wilderpeople | Vahşiler Firarda (2016) 

Oscar ödüllü Taika Waititi’nin yönettiği komedi-dram, sürükleyici bir maceraya davet ediyor. Filmin çoğu Yeni Zelanda’nın Auckland bölgesinde çekildi ve görkemli olarak tanımlayabileceğim, ağzı açık bırakan manzaralar içeriyor.

Call Me By Your Name (2018)

Filmdeki 17. yüzyıla ait olan villa başlı başına insanı etkilemeyi başarırken, çekimlerin gerçekleşti “İtalya’da bir yerin” sokakları insanı nasıl mest etmesin.

Unrelated (2007)

Mutsuz bir ilişkisi olan ve hayatında bir krizin ortasında olduğunu düşünen bir kadın, Toskana’da şahane bir evde ailecek tatil yapan arkadaşlarının yanına sığınır. Atmosfer şahane.

Be the first to comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir